Atölye katılımcıları öncelikle kültür politikalarının tartışmalar ile oluşturulacak bir vizyon çerçevesinde geliştirilebileceği konusunda hemfikir oldular. Bu vizyon oluşturulurken İzmir’in sadece geçmişteki değil, günümüzdeki değerlerine de sahip çıkan, katılımcı ve kentin hassasiyetlerini gözeten bir kültür politikası ve vizyon oluşturulması, bir yanıyla İzmir’in yerel niteliklerini korurken diğer yanıyla onu Akdeniz havzasından başlayarak dünya ile bütünleştiren bir özellik taşıması gerektiği belirtildi.
Bu tespitlerin ardından tartışmaya geçen katılımcılar, öncelikli olarak İzmir’in metropol sınırlarını aşan bir biçimde tanımlanmasının daha olumlu olacağının altını çizdiler. Var olan kültürel değerlerin araştırılıp ortaya çıkarılması, tanıtılması ve bu kültürel değerlerin yaşatılması gerektiğini vurguladılar. Belediyenin “üreten” rolünden ziyade “üreteni teşvik eden” bir kimlik belirlemesi, kültür sanat üreten insanlar için uygun şartların oluşturulması gerektiği belirtildi. Kültür sanat faaliyetlerini arttırmak ve istikrarlı bir şekilde sürdürebilmek amacı ile İzmir Kültür Konseyinin hayata geçirilmesi önerisi geldi. Kamu, iş adamları, sanatçılar ve kültür aktörlerinin bir araya gelerek oluşturacağı bu konseyin aracılığı ile bir kültür sanat vakfı kurulması ve bu vakfa bağlı çalışacak bir kent akademisinin oluşturulması tartışıldı. Akdeniz havzasındaki sanatçılara açılmak gerekliliği ve bir sanatçı değiş tokuş projesi fikrinin verimli olabileceği konuşuldu.
İzmir’e özel olan ve uluslararası platformda İzmir’in kendisini nasıl anlatabileceğine dair stratejik alanlar belirlenip bu konuda çalışmalar yapılabileceği belirtildi. Kamu sektöründe çalışan yöneticilerin ve kültür personelinin kültür yöneticiliği konusunda eğitim almalarının sağlanmasının önemi üzerinde duruldu. Kültür ve sanat faaliyetlerinin tüm kenti ve kentliyi kapsayacak şekilde yaygınlaştırılması gerektiği, bunun için yerel bazda kültür girişimleri oluşturulabileceği, İzmir Büyükşehir Belediyesinin bir destekleme fonu ayırarak bu kültür girişimlerini destekleyebileceği belirtildi. Kentteki tüm kültür aktörlerinin (kamu-özel sektör, sivil inisiyatif, vakıflar vb.) zayıf ve güçlü oldukları yanların belirlenip buna göre çalışmalar yapılabileceği gündeme geldi.
Kültür sanat faaliyetlerine sürekli ve giderek yaygınlaşan bir katılım politikası izlenmesi; bu kapsamda var olan mekanların daha işlevsel kullanılabileceği, özellikle dezavantajlı gruplar (çocuklar, kadınlar) ve gençlere yönelik programlar ile kültürel faaliyetlere katılım bilinci oluşturulabileceği tartışıldı. Yine özellikle çocukların yaratıcılığının geliştirilmesi amacı ile mahalleler düzeyinde gezici çalışmalar yapılabileceği konuşuldu.
Son olarak kültür işinin ayrı bir konu olmadığı, kentte diğer olan biten ile beraber (kentsel dönüşüm, ulaşım, çevre, su vb) düşünülmesi gerektiği, kültür insanlarının da bu çalışmalara katılımının sağlanması eklendi.